Türkiye’de yağışsız geçen günler ve baraj doluluk oranlarındaki düşüş, iklim değişikliği konusunu yeniden gündeme getirdi. Fakültemiz ve Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen Kuraklık ve Su Yönetimi panelinde, Türkiye’nin su kaynaklarının mevcut durumu, su sıkıntısı ve kuraklıkla mücadele yolları ele alındı.
Dekanımız Prof. Dr. Fevzi Yılmaz moderatörlüğünde Üniversite’nin YouTube hesabında gerçekleşen panele, Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ve Prof. Dr. Zekai Şen konuk oldu. Prof. Dr. Fevzi Yılmaz, yerküre kaynaklarının doğru ve adaletli kullanımı, bilim ve ahlak süzgecinden geçirilen eylemler sayesinde iklimsel, küresel ve bölgesel problemlerin azalabileceğine vurgu yaptı.
“Asıl neden yüksek nüfus ve aşırı talep”
İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, su sıkıntısı ve kuraklık konusunda sadece iklim değişikliğinin suçlanmasının doğru olmadığı belirterek, “İklim değişkendir, geçmişte de değişiklikler oldu. Şu anki iklim değişikliğinin diğerlerinden farkı, diğerleri 150 bin yılda 1 derece ısınıp soğumayla olurken, şimdi 150 yılda 1 derece ısındık. İklim değişikliği bu problemin ileride daha da artacağını gösterir, ama bugünkü su sıkıntısının temel nedeni çok daha başka. Tüm diğer nedenleri ortadan kaldırdıktan sonra iklim değişikliğini de suçlayabiliriz.” diye konuştu.
Kuraklık ve su kaynaklarının yönetiminin şehir planlaması ve nüfusla doğrudan ilişkisi olduğunu, su havzalarının işgali, şehirlerin plansız büyümesi, ormansızlaşma, su kaynaklarının kirletilmesi gibi farklı nedenlerin kuraklık ve su sıkıntısına yol açtığını söyleyen Kadıoğlu, şunları kaydetti:
“Şu an su stresinde olan Türkiye 2030 yılında su sıkıntısı yaşamaya, 2050’den sonra ise su fakiri olmaya aday. Artan nüfus, iklim değişikliği ve azalan su kaynakları nedeniyle kişi başına kullanılabilir yıllık su miktarının 1,000 metreküpün altına inmesi ile Türkiye’nin su fakiri olması bekleniyor. İstanbul’un kronik problemi de su stresidir, yani yüksek nüfus ve aşırı talep. İstanbul, Bulgaristan sınırından Melen Çayı’na kadar bölge sularını topluyor, günde 3 milyon metreküp de barajlardan su kullanıyor. İstanbul’un kendi su kaynaklarına göre bir nüfusu olsaydı bu sıkıntılar yaşanmazdı.”
Kuraklık ve su sıkıntısı ile mücadele için şehir yönetimlerinin yeni bilimsel yaklaşımlarla hareket etmesi ve konuyu bütün olarak ele alması gerektiğini aktaran Kadıoğlu, “Binaların çatılarından gelen yağmur suları sarnıçlarda depolanıp, yani yağmur suyu hasadı yapılarak kullanım suyu olarak değerlendirmeli. Şehir ve çevresinde kullanılabilecek su kaynaklarının küresel iklimden nasıl etkileneceği belirlenerek şehirlerin ideal nüfus ve sanayi kapasitesi hesaplanmalıdır. Böylece su arz ve talep dengesi kurularak kent planlanmalıdır.” ifadelerini kullandı.
Kuraklıkla mücadelede yer altı barajları
Medipol Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi ve Su Vakfı Başkanı Prof. Dr. Zekai Şen de dünyanın ısınmasında nüfus artışının rolüne dikkati çekerek, “Nüfusun artması demek enerji gerektiren faaliyetlerin de artması demek. Bu da atmosfere daha fazla karbon salmak ve atmosferin kimyasını değiştirmek anlamına geliyor. Ayrıca nüfusun artması gıdaya olan talebi yani toprağın kullanımını da arttırıyor. Tarım arazileri bina, fabrika gibi amaçlarla kullanılıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Kuraklık riskini en aza indirmek için yağmur suyunun depolanmasına ve yer altı barajlarının yapılmasına işaret eden Şen, “Kuraklıkla mücadelede yağmur hasadı iyi bir yöntemdir. Öte yandan yüzeysel barajların yanında yer altı barajları da var. Yer altı suları dünyanın en zengin su kaynaklarıdır. Yüzde 60 oranında su yer altındadır. Türkiye’de henüz yok ama yer altı barajları kuraklıkla mücadele için çok önemli.” dedi.